https://www.dinarumuthaber.net/wp-content/uploads/2021/03/74f99d44-ac43-44fe-93c9-f36f057a4150.jpg

Gönüllerin Şifası

Musa Bilgiz

Yazarın şu ana kadar yazılmış 27 makalesi bulunuyor.
  • 15 Haziran 2021
  • 770 kez görüntülendi.
  1. Gönüllerin Şifası

Kur’an’ın bir diğer isim ve sıfatı da Şifa’dır: “Ey insanlar! Şurası bir gerçek ki, size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki manevi hastalıklar için şifa ve aynı zamanda inananlar için rehber ve rahmet kaynağı olan Kur’an geldi”.[1] İnsanlığın başına bir kâbus gibi çöken inkâr ve cehalet karanlığının şerrinden kurtulmak, ancak Kur’an’ı gerçek manada anlayıp yaşam rehberi kılmakla mümkündür. Gerek batıl ideolojilerle, gerek din adına uydurulan bid’at ve hurafelerle yıkıma uğratılan gönüllerin yeniden iman nuruyla aydınlanıp şifaya kavuşması, her türlü bağnazlık, cehalet ve hurafenin yegâne ilacı Kur’an’dır. Kur’an-ı Kerim, kalplerde bulunan her türlü bozuk fikir, bozuk ahlak ve batıl şeylere şifadır. Tarafsız ve karşılaştırmalı bir anlayışla bütün dinlerin kutsal kitaplarını inceleyenler, Kur’an’da bulunan güzel ahlak ilkelerini başka hiçbir kitapta bulamazlar. Dünyada bütün âlim ve filozofların kitaplarında insanlığın dünya ve ahret mutluluğuna yönelik yazdıkları kanunların esası ve temeli Kur’an’ın insanlık için rahmet olan beyanlarında mevcuttur.

Kur’an’ın şifa oluşu, İslam Dünyası’nda yaygın olarak algılandığı biçimiyle biyolojik yani bedensel hastalıklara şifa olması değildir. Kur’an’ın şifa oluşu, ancak yaşanması halinde kalplerdeki inanç, ibadet, muamele ve ahlak bozukluğundan kaynaklanan manevi hastalıklar içindir. Kur’an, toplum ve fertlerin kalplerindeki şirk, nifak, küfür, zulüm, adaletsizlik, merhametsizlik, vefasızlık, samimiyetsizlik, bilgisizlik, ahlaksızlık, kıskançlık, iffetsizlik, güvensizlik, yalancılık, riya, şüphe ve istikrarsızlık ve ahde vefasızlık gibi hastalıklarına şifadır. Yani, hakka, hakikate ve ahlakî güzelliklere, evrensel insani ve fıtri değerlere ters düşen ne varsa hepsi için bir şifa, bir arınma vasıtasıdır. Kur’an, kalpleri diriltmek, gönülleri dolduran saçma şeylerden temizlemek, kalplere egemen olan kuşkudan kurtarmak, insanları hasta eden kötülüklerden, şaşkınlığa düşüren krizlerden uzaklaştırmak için gelen bir öğüt ve şifadır. Bu öğüt, kalplere iman ile beraber, şifa, afiyet, kesin inanç, güven ve huzur verir. Bu öğüt, imandan nasibini alanlar için hedefe ulaştırıcı yolun kılavuzudur. Sapıklık ve azaptan kurtaran bir rahmettir.[2]

Kur’an’daki şifa kelimesinin geçtiği ayetlere dikkat edilirse, onun hidayet ve rahmetle eş anlamda kullanıldığını görürüz.[3] Bu şu demektir: İnsanlar, Kur’an’a yaklaşıp onu anlayarak yaşadıklarında hidayet ve şifaya ereceklerdir. Çünkü Kur’an’da, hikmet, korkutma, teşvik ve kalbin iyi olmasını sağlayacak ve ibret almayı gerektirecek güzel öğütler vardır. Kur’an’dan yüz çevirerek hem kendilerine ve hem de Allah’a haksızlık eden zalimler, kendi kendilerini aldatıp oyalayarak, “dünyevî haz ve zenginliklere” aşırı bağlılık göstererek vahyin gösterdiği doğru yolu bulma şansını elden kaçırırlar. Onlar bu anlayışlarını değiştirmedikleri sürece, mutlak gerçeklerin, değişmeyen ahlakî değerlerin varlığını kabul etmeyen ve sonuçta insani değer ve gerçekleri reddeden bir yokluk ve anlamsızlığın tutsağı olmaktan kurtulamazlar.

Allah’ın Hz. Muhammed’e vahyettiği ayetler, insan ruhunu okşayan, yürekleri sarsıp derinden etkileyen muhteşem güzelliğe sahip, tüm insanlığa yöneltilen bir uyarı ve toplumsal huzur için bir şifa niteliğindedir. Kur’an, insanları eğitip mükemmel bir toplum oluşturabilmek için ihtiyaç duyulabilecek her türlü hikmet ve ibret derslerini içerisinde barındıran bir kitaptır. Kur’an’ı efsun, muska, üfürük kitabına çevirmek, onu çığırından ve gönderiliş amacı olan hidayet kitabı olmaktan çıkarmaya dönüştürür.

Mü’minler, Allah’ın en büyük mucizesi olan Kur’an sayesinde akılları ve kalpleri huzura kavuşan kimselerdir. Onlar Kur’an’dan daha açık, daha ikna edici bir mucize olamayacağını bilen ve kalpleri ancak onunla tatmin bulup sükûnete kavuşanlardır. Çünkü kalpler, ancak Allah’ın en büyük mucizesi olan bu Kur’an sayesinde şüphelerden arınır, inkâr ve nifak hastalılarından, ruhsal çalkantılardan kurtulur ve gerçek anlamda mutluluk ve huzura kavuşabilir! Şu yeryüzünde, Allah’a yakınlıktan doğan huzurdan yoksun olandan daha bedbaht birisi olamaz.

Allah’ın “zikri”, vahyi olan Kur’an’ı duyumsayan gönüller, varlık âleminde yalnız olmadıklarını bilir, daima O’nun yakınında ve himayesinde olduklarını hissederler. Bu duygu, kalbi bürüyen, onu dinlendiren, neşelendiren, yumuşatan, rahatlatan, kendini güvencede hissetmesini sağlayan ve esenlik bahşeden bir duygudur. Kalp, varlık âleminde tek başına, yapayalnız olmadığını anlar. Çünkü çevresindeki her şey himayesinde bulunduğu yüce Allah’ın eseridir.

Kur’an, her zaman ve herkes için düşündürücü aklî âyetler ve itikadî delilleri ihtiva etmektedir. Kur’an’ın düşünceye yaptığı telkinlerle Allah’ı zikretmeyen ve bununla tatmin bulamayan kalplerin, hiçbir âyet ve delille tatmin bulmasına imkân yoktur. Bunlar ebediyete kadar doyum ve tatminden yoksun kalacak ve acı içinde çırpınıp duracaklardır. Artık bunların kalbi, selim kalb değildir; kalb olmaktan çıkmıştır. Vicdan da vicdan olma özelliğini yitirmiştir, çürümüş ve bozulmuştur. Onun için Kur’an’ın düşündürücü âyetlerinden istifade edemezler. Allah’ın vahyi ile tatmin olmayanların gönülleri, anlamsız, geçici ve doyumsuz isteklere kapılmış kalmışlardır. Allah’ın gönderdiği Kur’an mucizesiyle doyuma ulaşmayan kalplerin, başka bir şeyle huzur, şifa ve doymasına imkân yoktur![4]

[1] Yunus, 10/57

[2] Fussilet, 41/44

[3] İsra, 17/81-82

[4] Rad, 13/28

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ