ŞEREFLİ KİTAP
ŞEREFLİ KİTAP
Kur’an, çok faydalı ve feyizli bir kitaptır. O, inkârcıların iddia ettikleri gibi ne bir kâhin sözü, ne bir deli saçması, ne Allah’a yakıştırılmış bir uydurma, ne eski kuşaklardan kalma bir masal ve ne de şeytanlar tarafından getirilmiş bir mesajdır. Bütün bunlar ve bunlara benzer inkârcı iddiaları tümü ile asılsızdır. Bu kitap, yüce bir Kur’an’dır. Kaynağı bakımından yücedir, başlı başına yücedir, gösterdiği yolun yönü bakımından yücedir. Çünkü dünya ve ahirete dair birçok önemli ilmin esaslarını ihtivâ etmekte gayet güzel, hoş, yüceltmeye ve hürmete layık bir kitaptır. Bir hayat nizamını tebliğ eden bu kitaptaki ilkeler, bir inanca dayalı ahlak, ibadet, muamelat esasları, medeniyet, kültür, ekonomi, adalet, barış ve savaş kanunlarını, kısaca hayatın tüm yönlerini kapsamaktadır.
Allah’ın ifadesiyle “O, elbette değerli, şerefli bir Kur’an’dır” (Vakıa, 56/77). Şüphesiz bu kitap, kıyamete kadar her çağda okunup amel edilerek gündeme getirilmesi ve hayatın her alanına hükmetmesi gereken çok kıymetli bir mesajdır. Bu ayette Kur’an, “mertebesi yüksek, değerli, şerefli ve yüce” anlamlarına gelen kerîm sıfatıyla nitelenmiştir. Çünkü Allah, son kitap olması dolayısıyla onu bütün ilâhî kitaplardan mükemmel kılmış, gerçek dışı unsurların ona karışmasını önlemiş, onda yüksek ahlâk ilkelerine ve insan hayatı için çok önemli konulara yer vermiştir. Onu okuyanın, anlamaya ve yaşamaya gayret gösterenin değeri artar; o, gerçeğe ulaştıran kanıtlarla doludur, içerdiği hidayet, bilgi, açıklama ve hikmetlerle her türlü övgünün üzerinde bir kıymeti haizdir.
Kur’an, şerefli ve yüce bir kitap olduğu için onun hükümlerine gerçek anlamda inanıp onları sosyal hayatında da uygulayanları, dünyada da ahirette de yüceltir ve şereflendirir. Ancak ona değer vermeyerek arzu ve isteklerine uyarak onun ayetlerinden uzaklaşan ve onlardan yüz çevirip dinden çıkanlar ise alçaldıkça alçalır. Dünya menfaatlerine, hırs ve rahatına yönelip çeşitli günahlara kapılarak bu hayvani arzuların hırsına öyle yenik düşenler, sonunda bütün yüce olan şeyleri bir kenara iterek tüm aklî ve ahlakî terakki yeteneklerini boşa harcamış olurlar. Kur’an’da anlatılan bu insan tipi, haricî şartlar ne olursa olsun, daima aklıyla bedensel güdüleri arasındaki çatışmanın ve dolayısıyla içsel huzursuzluğun, hayalî korku ve kuruntuların kurbanı durumundadır. Bunun için de, inanmış bir kişinin inanç yoluyla eriştiği zihnî berraklıktan, ruhî dengeden yoksundur.
Müslümanlar, geçmişte gönülleri ve ülkeleri fethederek kazandıkları bütün itibarların, şan ve şerefin aslında sadece Kur’an’a ait olduğunu idrak edebilselerdi bu gün onun rehberliğini terk ederek bu hale düşmezlerdi. Çünkü dünya ve ahiret saadetini elde etmek için uyulması gereken bütün kaideler, Kur’an’da yer aldığı gibi, bütün şeref ve itibar da ona uymakta yatmaktadır. Konuyla ilgili olarak Rabbimizin şu ayeti bu durumu açıklayıcı niteliktedir: “Andolsun ki biz size kendisine uymakla şeref kazanacağınız bir kitap gönderdik. Neden hala aklınızı başınıza almazsınız!”.[1] Bu kitap, insan benliğini eğitip mükemmel bir toplum oluşturabilmek için ihtiyaç duyulan her türlü hikmet, öğüt, uyarı ve ibret derslerini içinde barındırmaktadır. Fakat insanlar, kendilerine onur, itibar ve yücelik kazandıracak olan bu uyarıcı kitaptan yine de yüz çeviriyorlar.[2]
Rabbimiz, Yüce Kur’an’ı, en yüksek nitelikteki olumlu sıfatlarla vasıflandırıp, insan zihnine gelebilecek bütün olumsuz sıfatlardan da uzaklaştırıcı ifadeler kullanmaktadır. Nitekim “Kaf, Şerefli Kur’an’a yemin olsun”[3] ayeti, kitap türü içinde en yüksek değere sahip kitabın Kur’an olduğunu, ayrıca manasını bilip kendisiyle amel edeni de şereflendiren şanlı Kur’an anlamındadır. Allah’ın şerefli Kur’an’a yemin etmesi, his, kalp ve vicdanlarda gerekli etkiyi göstermesi içindir. Bu yeminle Kur’an’ın büyüklüğü ve önemi iyice vurgulanmaktadır.
Bu ayet, Dünyada hiç bir kitabın Kur’an’la mukayese edilemeyeceğini ve onun seviyesine çıkamayacağını bildirmektedir. Kur’an, dili, muhtevası ve edebî yönü ile mucize olan en büyük kitaptır. O nazil olduğu zamanda da insanlar onun benzeri bir sözü söylemekten aciz kalmışlar, bugün de acizdirler. Hiç bir sözünün hiçbir devirde yanlış ve asılsız olduğu ispat edilememiştir, edilemez de. Yani insan onu ne kadar kendisine önder yapmaya çalışırsa, o kadar dünya ve ahiret iyilikleri elde eder. İnsanın Kur’an’a ihtiyaç duymayacağı veya ondan fayda temin etmenin son bulacağı bir zaman da yoktur. Çünkü Kur’an, insanların ıslahı için en yüce ve faydalı anlamları ihtiva eden bir kitaptır.
İnkârcılar, Kur’an hakkında, “O, sihirdir, beşer sözüdür, öncekilerin efsaneleridir” gibi asılsız iddialarla Kur’an’ın değer ve yüceliğini kabul etmemektedirler. Onların bu tür asılsız iddialarının aksine Yüce Rabbimiz, bu kitabın hükümlerinin kıyamete kadar her çağda geçerliliğini koruyan ve hayatın her alanına hükmetmesi gereken şanlı, şerefli, köklü, çok kıymetli bir mesaj olduğunu ifade etmek üzere “Hayır. O, şerefli bir Kur’an’dır.”[4] buyurmaktadır. Allah’ın sözünden daha yüce daha üstün ve daha köklü ne olabilir? İnkârcılar her ne kadar kabul etmeseler de Kur’an, varlık âleminde, kitaplar içinde şerefi, şanı en yüksek; üslubu hepsinden yüce, kapsadığı manalar yalan ve töhmetten arınmış, dolayısıyla inanılarak okunup amel edilmesi gerekli olan yüksek şanlı bir kitaptır.[5]
[1] Enbiya, 21/10
[2] Mü’minun, 23/71
[3] Kaf, 50/1
[4] Buruc, 85/21
[5] Hicr, 15/87